İnkar

İster insan ister bir hayvan olsun, bu gezegendeki bütün canlıların ortak bir varoluş amacı var. Bu amaç sadece ortak değil üstüne üstlük yegânedir. Biz insanlar dahil bütün canlılar yaptığımız her şeyi, ama “her şeyi” bu amacı gerçekleştirmek için bir araç olarak kullanıyoruz. Bazen o anda hissettiğimiz güçlü duygular aracımız ile amacımızı birbirine karıştırmamıza yol açabiliyor veya egomuz bu kadar basit olduğumuzu kabul etmek istemiyor olsa da yegâne içsel varoluş amacımız “kendimizi olabildiği kadar kısa sürede iyi hissetmek” den daha fazla bir şey değil. Savaşmaktan evlenmeye, çalışmaktan çalmaya, kandırmaktan kilo vermeye, avlanmaktan çiftleşmeye, öldürmekten hayat kurtarmaya hayatımızda yaptığımız her şeyi bu amaca ulaşmak için yapıyoruz. Mesele kendimizi iyi hissetmek olunca ütopik yöntemler bile havada uçuşuyor. Bir bakıyorsunuz kimi kendini feda ederek kimi de gidip kedi keserek iyi hissediyor. Hoşumuza gitmeyen yöntemlere verdiğimiz tepkiyi bile aslında kendimizi iyi hissetmek için yapıyor, sevdiğimizi söylediğimiz çoğu şeyi bile aslında onu sevmek bize iyi hissettirdiği için seviyoruz. Uzun lafın kısası kendimizi iyi hissetmek konusu evrenimizin merkezinde. Şimdi bir düşünün; benim varlığımın amacı kendimi iyi hissetmek, ancak karşımda öyle bir sorun var ki bu artık kendimi iyi hissetmeme izin vermiyor. Bu ister sevdiğim birinin vefatı, ister doktorumun verdiği kötü bir haber, isterse de bakkaldan satın almak istediğim o şeyin dükkanda kalmadığını öğrenmek olsun, karşılaştığım bu sorun kendimi iyi hissetmemi engelliyor. Böyle bir durum karşılığında kendimi en çabuk sürede iyi hissetmek için ilk yapmam gereken bu sorunu inkar etmek olacaktır. Mesele bir tanıdığımın vefatı ise, “Ne ölmüş olamaz, daha dün konuştum” ya da markete almaya gittiğim yumuşatıcının kalmadığını söyleyen bakkala “hiç mi yok” diyerek sorunu bir kaç saniye olsun öteleyerek kendimi iyi hissetmeye çalışırım. Her ne kadar böyle bir refleks beni 8-10 saniye idare edecek de olsa eğer bu süreci sürdürme şansım varsa onu sonuna kadar kullanmakta bir sakınca görmeyeceğim. Mesela doktorum bana sakın tuz yeme dediyse internetin başına geçip tuzun yararlı bir şey olduğunu söyleyen bir yazı bulana kadar araştırır durur, bunu bulunca da aksini söyleyen binlerce çalışmaya rağmen kendimi rahatlatmış şekilde tuzluğu sallarım gider. Bu tepkim bir yandan zihnime iyi geliyor iken bazen bu tuz örneğinde olduğu gibi kendimi kandırma marifeti ile zarar da verebilir. İnkâr etmenin faydasızlığı ortaya çıktığında, ikinci tepkim elimde olmadan biraz olsun öfkelenmek olacaktır. Belki bana vefat haberini verene “nasıl ölür” diye bir tepki verecek veya bakkala “neden bitti” diye hesap soracağım. Bu esnada hala kötü hissetmemek için korunmaya çalışıyor olacağım, öfkelenmek beni biraz olsun üstün veya güçlü hissettirecek. Mesela tuz örneğinde karşıma bu konuda bir uzman falan çıkarsa “valla bilmiyorum, ben öyle duymadım” diyerek O’nu küçümsediğimi göstereceğim ve bu bana biraz olsun iyi gelecek. Ama öfkenin de gazı beni pek uzağa götüremeyecek, keza sorun hala karşımda, belki de aylar geçti ama benim tansiyonum hala yüksek. Elbette ben sorunla hala yüzleşmek istemiyor olduğumdan fırsat bulursam üçüncü tepkimi yani pazarlığı kullanacağım. Aynı örnekler ile devam edecek olursak, “O yattıkça Allah kalanlarına uzun ömürler versin” diyebilir veya bakkala “ne zaman gelir” diye sorabilir veya tuz konusunda “benimki bilmem nerenin pembe tuzu” falan diyerek aslında sorun ile pazarlığımı gerçekleştirerek vicdanımı biraz rahatlatabilirim. Üçüncü kozumu da oynadım, ama sorun hala karşımda, bu durumda dördüncü reaksiyonumu yani üzüntümü sergileme zamanı geldi. Bütün savuşturma hamlelerim tükendikten sonraki üzüntü sürecim artık sorun için bir çözüm arayışına girmeme yol açarak vefat gibi keskin bir durumda “defin ne zaman” veya markete “başka marka var mı?” diye sorarak hoşuma gitmese de sorunu kabullenmemi sağlayabilir. Mesela tuz örneğinde ise etrafa çok caka satmadıysam yavaş yavaş tuzu azaltmaya başlayabilirim. Şansım var ise bu aşamaları kısa sürede atlatarak kabullenmeye geçerim, ancak deneyimlerime dayanarak, insanların inkârda çok takıldığını söyleyebilirim. Keşke hayat 300-500 yıl olsaydı ve ömrümüzün 40-50 senesini her şeyi inkar ederek geçirebilseydik, işe yaramadığını görünce kalan yüz yıllarımızda elde ettiğimiz tecrübe sayesinde artık sorun yaşamazdık. Ama gerçek hayatta bunun çok işe yaramadığını görünce fazla eskimiş oluyoruz. Bu yazıyı okuyanlar içinde de tarif ettiğim bu durumu inkar edenler olacaktır, ama olsun, er ya da geç üçüncü aşamaya geldiğinizde işinize yarayacaktır.

Bu sayfayı paylaş


Bağlantılı

Makaleler