Bir Bedeli Var

Aslında iyi veya kötünün tanımı birbirine karışmaya çok müsait. Hatta sıklıkla bir zamanlar kötü olarak tanımlanmış olan şeyleri yapanların sayısı arttığında o kötü şey günün birinde bir bakıyorsunuz ki iyi bir şey haline gelmiş. Mesela 2000’ ler de elinde cep telefonu ile gezmek oldukça utanılacak bir şey idi, hele topluluk içinde telefon ile konuşanlara aleni biçimde ham, yontulmamış, kendini bilmez anlamında ki "kıro" denirdi ama günden güne arttı, arttı. Derken şimdilerde yürürken hatta yemek yerken bile telefon ile ilgilenmek neredeyse entellektüel ve “önemli!” olmanın dışa vurumu haline geldi. Hayatın içinde bunun gibi, sizin ele aldığınız zaman aralığına göre modadan kültüre, aileden namus kavramına kadar sayısız örnek var. Peki o zaman madem iyi veya kötü pek çok duruma göre göreceli, o zaman neleri yapmak veya neleri yapmamak gerektiğini nereden bileceğiz? İlle bize kendi doğrularını burnumuza sokmaktan zevk alan bir akıl hocası mı lazım? Allah’tan konumuz neyin iyi veya neyin kötü olduğu konusunda ahkam kesmek değil. Konumuz sizin için neyin “uygun” olduğunu anlamak için kullanacağınız, biraz soğuk bir felsefe. Bedel! Başta sevimsiz bir kavram ancak aslında hoşumuza gitse de gitmese de bu yaşamda yaptığımız iyi veya kötü, her şeyin bir bedeli var. Haydi şöyle biraz kurcalayalım. Evlenmek, boşanmak, çocuk sahibi olmak, işe başlamak, istifa etmek, para harcamak, para biriktirmek, tatile çıkmak, eşyaları değiştirmek, spor yapmak...uçsuz bucaksız. Mesela kilo vereceksiniz; Bunun bedeli nedir? İstediğiniz yiyeceklerden uzak durmak, gecenin köründe o nutellayı kaşıklamamak, karşınızda ki insan yağlı elleri ile o böreği yerken ağzınız sulansa bile yutkunarak yolunuza devam etmek, susamadığınız zaman bile su içmek, içinizden gelmiyor bile olsa sırtınızın altındaki o şeyi kaldırıp en azından biraz yürüyüş yapmak ve bunun gibi pek çok şey... Ders çalışmak; Büyük bedelleri var. Televizyon karşısında oturmak veya internette salak saçma bir sürü video seyretmek yerine kafamın almamak için uğraştığı bir sürü şeyi okuyup, anlamaya gayret etmek ve tekrar tekrar test çözmek için pek çok keyiften fedakarlık etmek. Yada sadakat; Sadakatin bedeli mi olurmuş? Elbette olur! Canınızın istediği şey istediği gibi yapmamak, yerine göre pek çok saçma şeye göz yummak yada dinlemekten sıkıldığınız şeyleri dinlemek, örnekler detaylandırılabilir. Haydi biraz da ibadet etmenin bedelinden bahsedelim; Elhamdürüllah müslümansanız sabah namazı için sıcak yatağınızdan kalkmanın, o sevgili paracıklarınızın zekatını vermenin, imkanları ucu ucuna getirip hacca gitmenin, hristiyan iseniz Pazarınızı kilisede, yahudi iseniz Cumartesinizi uyuyormuş gibi geçirmenizin. Yok ben hepten bir acayibim, şeytan gibi abuk sabuk şeylere tapıyorum diyorsanız o zaman bile kesmek için peşine düştüğünüz o kedi pençeleri ile size bir temiz bedel ödetir. (Az bile yapar) Herkes tarafından sevilmenin bile bedeli var; Herkes beni sevsin, benim için hep iyi şeyler düşünsün, ben sevgi pıtırcıklığı olayım diyorsanız bu seferde kimseye hayır demeyerek aslında yapmak istemediğiniz halde yaptığınız, söylemek istediğiniz halde yuttuğunuz şeylerin bedelini aklınıza geldiğinde uykunuzu kaçıran vefasızlıklar ile ödersiniz. Uğraşılı şeylerin bedelleri hep kötü, hep karamsar mı. Elbette bunları yapmayarak kolay zevklere kaçmamanın da bedelleri var. Nutellayı kaşıklamanın, kurabiye canavarı gibi bulduğunuz her şeyi yemenin, ders çalışmak yerine internetteki salak saçma videoları seyretmenin, ibadet etmektense döne döne yatmanın, eşinizi, sevgilinizi renkli bir parfüm şisesi için aldatmanın, herkese höt zöt yapacağım derken dışlanmanın ve diğer sayısız örneklerinde türlü bedelleri var. Üstüne üstlük çoğu kısa yoldan keyif veren bu şeylerin cezbedici yönleri olduğu da bir gerçek. Ancak yapılan eylemlerin verdiği keyif veya edinilen fayda üzerinden bir karara varmaya çalıştığımızda şeytana uyduran şeyler uzak ara galip geliyor. Öyle olmasaydı ne obezite, ne aldatma, ne kavga, ne sigara tiryakiliği, ne tembellik, hiçbiri olmaz ve herkes bir melek olur çıkardı. Aman canım ben zaten meleğim diyenler okumayı burada bırakabilirler. Şimdi, hem iyi ve kötü kavramlarının göreceli ve cazip tarafları, hem de yapılan her şeyin az yada çok bedelleri var iken ortaya pratik bir “kendi uygununu tayin etme” aracı çıkıyor. Bunun için kullanacağınız üç tane unsur var. İyi haber hepimiz bunların hepsine sahibiz. İlk önce; Öğrendiğiniz, algıladığınız, deneyimlediğiniz her şeyin zihninizde oluşturduğu hayat değeriniz olan o “akıl teraziniz”i sakladığınız yerden çıkartın. Hemen sonra da seçeneklerinizin bedellerini belirleyin. Mesela kilo mu vermek istiyorsunuz, çok kolay. O terazinin bir kefesine kilo vermenin “bedelini” diğer kefesine de mesela nutella yemenin “bedelini” koyun. Eğer kilo verecek olmanın bedeli sizin “akıl terazinizde” nutella yemenin bedelinden daha ağır basıyor ise o zaman kimseyi kandırmayın ve oturup o nutellayı afiyetle yiyin. Yok eğer nutella yemenin bedeli sizin için kilo vermenin bedelinden daha ağır ise o kavanozu çöpe atın. Yada sizin terazinizde sigarayı bırakmanın bedeli, kanser olmanın veya çocuğunuzu hasta etmenin bedelinden daha ağır ise artık vicdanınızı rahatlatmak için kimseyi meşgul etmeden ne yapacağınızı biliyorsunuz demektir. Eğer şimdiye kadar kararlarınızı verirken aldığınız fayda, keyif, haz, zevk duygusunu tarttı iseniz artık nerede hata yaptığınızı biliyorsunuz. Çünkü normal bir insan zihni bir faydanın azını yada çoğunu tartamaz, o sadece "hızlı faydayı" seçer. Ama geçmiş olsun, artık terazinizi doğru kullanmaya başladığınıza göre seçeneklerinizin bedellerini tartmaya devam edin. Gidişatınızı beğenmediğiniz zaman durun ve bir zahmet tekrar tartın. Bunu yaptıkça kendi uygununuzu bulacaksınız.

Bu sayfayı paylaş


Bağlantılı

Makaleler