Kişilik Bozuklukları

Pek çok çeşidi olan kişilik bozuklukları, insanın davranışlarında ve bilinçaltında uzun süreli bozukluklara sebep olan, anısal, çevresel, bilinçaltına işlemiş hatta kalıtsal faktörlere bağlı olarak ortaya çıkabilen durumlardır. Kişilik bozukluğu olan kişi günlük hayatı ve gerçekleri oldukça farklı algılamaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, kişilik bozukluklarının hem tarifinin çok keskin olmadığı hem de birbiriyle çok kesin sınırlar ile ayrılmış olmadığıdır. Bir kişilik bozukluğu kısmen bir diğerini de içinde barındırdığından bunları ayrı ayrı yazılarda çalışmak yerine tek bir makalede açıklamayı daha doğru buldum. Kişilik bozukluğu olan kişiler, sorunun kendi bakış açılarında olduğunu fark edemediği için farkındalıkları açısından aile ve yakınlarına çok iş düşmektedir. Belki de en talihsiz durum, ailesinde benzer sorunları yaşayan diğer bireylerin, kişinin sorununu normalleştirmesi hatta desteklemesidir. Oysa kişilik bozukluğu üzerinde çalışılmadığı sürece kişiyi iş hayatında, aşk hayatında, sosyal yaşantısında ve en basit günlük işlerinde bile etkileyecektir. Kişilik bozukluğu olduğu bilinen veya şüphelenilen kişide ilk dikkat edilmesi gereken konu kişinin çocukluğudur. Yetişkin dönemlerinde kişilik bozukluğu yaşayan kişilerin çocukluklarında türlü travmalara maruz kalmış olma ihtimalleri çok yüksektir. Bilinçaltına işleyen bu travmalar kişi büyüyünce farklı bir kişilik geliştirmelerine sebep olmuş dolayısıyla bu da kişilik bozukluklarını geliştirmiştir. Zamanla kendi kendine iyileşme ihtimali olsa da bu ihtimal oldukça zayıftır. Kişilik bozukluklarının toplumda görülme sıklığı %15 civarındadır. Örneğin iş yerinizde 100 kişi çalışıyorsa kişilik bozukluğu olan yaklaşık 15 iş arkadaşınız olduğunu düşünebilirsiniz, aslında patronunuz da büyük ihtimalle bunların arasındadır.  Paranoid Kişilik Bozukluğu Ortada herhangi bir gerçekçi temel bulunmaksızın, kişinin aldatıldığından, takip edildiğinden, kullanıldığından, kendisine zarar verildiğinden veya zarar verilmek istendiğinden aşırı derece kuşkulanması olarak tanımlanabilir. Çevresindekilerin samimiyetinden, bağlılığından ve güvenilirliğinden emin değildirler. Sıradan olay ve durumlardan kendisine karşı bir aşağılanma, küçük düşürülme veya gözdağı verilmesi gibi anlamlar çıkarırlar. Sürekli kin beslerler. Görmezden gelinmeyi bağışlamazlar. Bu kişiler patolojik olarak kıskançtırlar. Güvensiz, şüpheci, tedirgin ve gergindirler. Yeterli ve gerçek bir kanıt olmaksızın eşlerinin/partnerlerinin sadakatinden sürekli şüpheler duyarlar. Geç açılan ya da kapalı olan bir telefonu hemen aldatılıyor olabileceklerinin kanıtı olarak yorumlarlar, eşleri ya da sevgilileri biraz geç kalsa, başka biriyle zaman geçiri­yor olabileceğine yorarlar. Karşısındakinin sözlerinden kendince anlamlar çıkararak hiçbir sebep yokken öfkeyle saldırıya geçebilirler. Arkadaşlarının arkalarından konuşup konuşmadıklarını, kendilerine karşı iyi davransalar bile, içlerinde kendilerine karşı kötü bir niyetlerinin olup olmadığını sorgularlar. Kendileri hakkında verecekleri bilgilerin ileride aleyhlerine kullanılacağın­dan kuşkulanırlar. Bu kişiler terapiye geldiklerinde de, haklarında tutulan kartların ve dosyaların ne ka­dar güvenle saklandığı, bunlara başkalarının ulaşıp ulaşamayacağı ya da ileride bu bilgilerin karşısına çıkarılıp çıkarılmayacağı konusunda rahat edemeyebilirler. Dolayısıyla, çoğunlukla terapistlerine bile güvenmez, bazen küçük olaylardan güvenlerini yitirip, tedaviyi yarım bırakabilirler. Şizoid Kişilik Bozukluğu (Halk dilinde Antisosyal) Temel özelliği, sosyal ilişkilere, yakınlık kurmaya isteksiz olma ve duygulanım kısıtlılığıdır. Asosyaldirler. Araştırmalara katılmak istemedikleri için görül­me sıklığı ile ilgili bilgiler yeterli değildir. Aile içinde kendilerini diğerlerinden uzak hisseder ve aile içi sosyalleşmeye katılmazlar. Evdeki zamanlarını genellikle tek başlarına, odalarında geçirmeyi yeğler­ler. İnsanlarla tanışmak ve yakınlaşmak konusunda isteksizdirler. Eve gelip gidenle ilgilenmez, misafirle­rin yanına çıkmak istemezler. Ailenin topluca yaptığı etkinliklerden, ziyaretlerden uzak dururlar. İlgi duydukları alanlar genellikle insan ilişkisi gerek­tirmeyen ve çoğunlukla felsefe, matematik, bilgisayar programlama gibi soyut konulardır.  Başka biriyle cinsel deneyim yaşamaya kaşı ilgisi var­sa bile çok azdır. Biriyle tanışma, bir süre flört etme, yemeğe çıkma, sinemaya gitme gibi şeyler, kendilerine zahmetli geldiğinden böyle zahmetlere katlanmaktansa cinsel ilişki kur­maktan da vazgeçerler. Başkalarının ısrarıyla bazı etkinliklere katılsalar bile çok keyif al­mazlar. Aile üyeleri ile çok yakın olmadıkları gibi, yakın arka­daşları ve dostları da olmaz. Başkalarının övgü ve eleştirilerine karşı ilgisizdirler.  Çok güldükleri, neşelendikleri ya da çok üzgün veya kızgın oldukları pek görülmez. Şiddetli duygusal tepkiler göstermezler. Birçok olaya karşı ilgisiz gibidirler.  Şizotipal Kişilik Bozukluğu Temel özelliği, yakın ilişkilerde birdenbire rahatsızlık duyma ve yakın ilişkilere girebilme becerisinde azalma davranışlarıdır. Görülme sıklığı %3’ tür. Şizotipaller ayrıca paranoid kişilik bozukluğu vakalarının bir kısım özelliklerini de gösterirler. Referans fikirleri vardır. Kendisiyle ilgisi olmayan olaylardan kendisiyle ilgili anlamlar çıkarırlar. Çeşitli iddialarını, bu tür yorumlarla desteklerler. Mesela kişi cinlerin kendisiyle temas halinde olduğu iddiasında ise, tanımadığı bir insan kendilerine baktığında, bunu cinlerin yaptırmış olabileceğini dü­şünürler. Altıncı his, büyü, nazar, telepati gibi birçok inanca sahiptirler. Fallara, burçlara aşırı inanır hatta bazen yaşamlarını bunlara göre yönlendirirler. Şizotipallerin zeki ve becerikli olanla­rı genellikle, medyumluk, tarotçuluk, falcılık gibi işlerle uğraşır. Fal baktırmadan karar alamayan ya da yaşamında bir değişiklik yapmayıp falcılardan, büyü­cülerden medet uman insanların çoğu şizotipal kişi­lik bozukluğu vakalarıdır.  Halüsinasyona yakın algı bozuklukları gösterirler. Bir varlığın kendilerini izlediği hissi, ölmüş annelerinin ru­hlarını hissetme, karşısındakilerin aurasını gördüğüne inanma gibi algı bozuklukları gösterirler. Olayları yanlış yorum­lamaları yanında, bu algı bozuklukları da inandıkları şeylerin gerçek olduğuna dair inançlarını kuvvetlen­dirir. Çoğunlukla bir hezeyan boyutunda olmasa bile, bu inanışların aksine ikna edilmeleri oldukça zordur. Çünkü hemen her şeyi, bu gerçek dışı düşünceleri­nin kanıtları olarak yorumlarlar. 10.) Antisosyal Kişilik Bozukluğu (Halk dilinde Psikopat) Başkalarının haklarına tecavüz etme davranışları gösterirler. Genel popülasyonda erkek­lerde %3, kadınlarda %1 oranında görülür. Hırsızlık, yankesicilik, gasp, çek-senet tahsilatı, tetikçilik, haraç alma, uyuşturucu ticareti gibi suç­ları tekrar tekrar işleyen kişilerin önemli bir bölümü antisosyallerdir. Ancak daha zeki ve yetenekli kimi antisosyaller daha nitelikli suçlar işleyebilir, hatta kimi zaman ceza almamayı da başarabilirler. Politikacılar, kamu görevlileri, banka hortumlayanlar arasında da antisosyaller olabilmek­tedir. Borç alır ödemezler, taksitle alışveriş yapar taksitleri ödemezler; kiralarını, elektrik faturala­rını ödemezler. Sosyal rollerini yerine getirmezler. Çocuğu hasta olduğu halde doktora götürmeyip elindeki parayı içkiye, kumara harca­yabilirler. Hemen her konuda öncelikle kendilerini düşünür, yakınları da olsa başkalarının sorunlarına karşı duyarlılık gösteremezler. İnsanlardan yardım ve ilgi bekler ama kimseye  yardım etmezler. Sıklıkla yalan söyleme, takma isimler kullanma ya da kişisel çıkarı, zevki için başkalarını aldatma gibi belirli,dürüst olmayan tutumlar gösterirler. Genelde dürtüsel olurlar ve gelecek için tasarılar yapmazlar. Yineleyen kavga, dövüşler ya da saldırılarla belirli olmak üzere, sinirlilik ve saldırganlık gösterirler. Çok kolay sinirlenir ve çabuk kavga başlatırlar. Özel­likle küçük görülme ya da istediklerini elde edeme­me durumu aniden kontrolden çıkmalarına neden olabilir. Trafikte ya da sokakta küçük bir olaydan, tanımadığı birlerini yaralayan ya da öldürenlerin çoğu antisosyallerdir. Tehlikeli araba kullanmaktan ya da tehlikeli sonuçlar doğurabilecek başka faaliyetlerde bulunmaktan çe­kinmezler. Yaptıkları hiçbir kötülük için vicdan azabı çekmez, her durumda kendilerini haklı görmeyi başarırlar. Araba çalarken yakalanan bir antisosyal kapıyı kilitle­mediği için  asıl suçlunun araba sahibi olduğunu söyleyebilir.  Sınırda (Borderline) Kişilik Bozukluğu Temel özellikleri, insanlar arası ilişkilerde, kimlik duygu­sunda ve duygularında tutarsızlıklar ile dışa vurumlarını kontrol etmekte zorluk çekmeleridir. Toplumda görülme sıklığı %2,5 civarında olup kadınlarda erkek­lerden 3 kat daha fazla görülür. Borderline profili terk edilme korkusu içinde yaşar. Sevgili, eş veya en yakın arkadaşlarının kendilerini terk edeceğinden korkarlar ve terk edilmemek için inti­har tehditleri ya da girişimleri de dahil olmak üzere çılgınca çabalar gösterirler. Suçluluk uyandırmak, duygu sömürüsü yapmak ya da borçlu bırakmak gibi yollarla insanları kontrol altında tutmaya çalışırlar. Gözünde aşırı büyütme ve yerin dibine sokma uçları arasında gidip gelen, gergin ve tutarsız kişilerarası ilişkilere sahiptirler. Kendilerine iyi ve yakın davranan insanları çok ça­buk yüceltirler, çok çabuk yakınlaşırlar ancak bir hayal kırıklığı ile aniden öfke duyarlar. Genellikle sık arkadaş ve sevgili değiştirirler. Neleri önemsedikleri, gelecekle ilgili tasarıları, nasıl kişilerle arkadaş olmak istedikleri, nasıl yaşamak istedikleri konularındaki duygu ve düşünceleri kolaylıkla değişir. Çok kısa zamanlarda birbiriyle zıt arzu, is­tek, inanç ve düşüncelere sahip olabilirler. Başkalarının kendi istedikleri gibi davranmasını sağlamak ya da kendilerini üzmüş oldukları için cezalandırmak amacıyla ken­dine zarar verme, intihar etmekle tehdit etme ya da intihar girişiminde bulunma bu profilde sık görülür. Küçük olaylara bağlı olarak duygulanımları dramatik değişimler gösterir. Özellikle terk edilme, nesne kaybı ya da dışlandıkla­rını hissettikleri durumlarda stresle ortaya çıkan uygunsuz, yoğun öfke ve hiddet duygularını kon­trol altında tutamazlar. Ge­nellikle kendisine kötülük yapılacağı ya da düşmanlık yapıldığına ilişkin sanrılar ile aniden büyük bir çöküntüye, yo­ğun bir sıkıntıya girebilir ya da yıkıcı bir öfkeye kapılabilirler. Sıklıkla öfke ve sıkıntıyı bir arada yaşarlar ve böylesi durumlarda kendilerine veya başkalarına zarar verici davranışlar gösterirler. Pasif-Agresif Kişilik Bozukluğu Kişilik bozuklukları arasında belki de fark edilmesi en zor olandır. Bu kişilik bozukluğunda kişiler açık açık olmasa da kolay anlaşılmayacak şekilde yapılacak işleri sabote etme, erteleme, özgüvensiz gözükme gibi özellikler gösterirler. Aslında öfkelerini uzun vadede bu şekilde dile getirirler. Bu kişiler rutin sosyal ve mesleki işlerini yürütürken pasif bir direnç gösterir ve işleri bilerek ağırdan alırlar. Çünkü onlara göre, eğer başkaları önlerini kapamasaydı daha başarılı olurlardı. Her zaman takdir edilmemekten ve yanlış anlaşılmaktan yakınırlar. Kişisel şanssızlıklarını abartılı biçimde dile getirirler; mutsuz, huysuz, gücenmiş ve tartışmacıdırlar. Otoriteyi küçük görür ve otoritenin kendisine yaptığı eleştirileri mantıksız bulurlar.  Bağımlı Kişilik Bozukluğu Temel özelliği, uysal ve yapışkan davranışlara ve ayrılma korkusuna yol açacak biçimde aşırı bir kendisine bakıl­ma gereksinimlerine sahip olmalarıdır. En sık karşılaşılan kişilik bozukluğudur. Ancak çoğun­lukla, bağımlı kişilik bozukluğu nedeniyle değil de başka birinci eksen sorunları için başvururlar. Günlük olaylarda bile başkalarına danışma gerek­sinimi duyarlar. Şunu mu giysem bunu mu, oraya mı gitsem buraya mı gibi, herhangi bir önemi olmayan konuları bile başkalarına sorarlar. Bağım­lıların sürekli danışma gereksinimi hissetmeleri, başkalarının ilgi ve desteğine ihtiyaç duymalarından kaynaklanır. Başkalarının ilgi ve desteğine ihtiyaç duyduklarında, kendi başlarına yapamıyorlarmış gibi düşünmek isterler. Yaşamlarının çoğu önemli alanında sorumluluk al­mak için başkalarına gereksinim duyarlar. Desteğini yitireceği ya da kabul görmeyeceği korku­suyla, başkalarıyla aynı görüşü paylaşmadığını söyle­mekte zorluk çekerler. Herkesle iyi geçinme ve desteklerini yitir­meme arzusuyla, her şeye uyumlu davranır, bir şeye itiraz edemezler. Hayır diyemezler. Kendilerini sıkın­tıya sokacak olsa bile, başkalarının işlerine yardım ederler ya da paralarını verirler. Doğru yapıp yapmadıklarından emin olamadıklarından ya da yeteneklerine ilişkin korkularından ötürü, tasarılarını başlatma ya da kendi başlarına iş yapma zorlukları vardır. Başkalarının bakım ve desteğini sağlamak için, hoş olmayan şeyleri yapmayı isteyecek kadar aşırıya gi­derler. Kendilerine bakamayacaklarına ilişkin aşırı korkuları nedeniyle tek başına kaldıklarında kendilerini rahat­sız ya da çaresiz hissederler. 12.)Bağımlı oldukları ilişkileri sonlandığında bağımlı oldukları o kişiye ne kadar düşkün ve onlarsız yapamıyor görünseler dahi kısa sürede bağlanacakları başka birini ararlar. Başkalarının ilgi ve desteğine ihtiyacı olduğunu düşünebilmek için sürekli hayatla tek başına başa çıkamayacağı duygusuna gereksinim duyarlar.  Histrionik Kişilik Bozukluğu Kişilik bozuklukları arasında kadınlarda daha yaygın olarak görülen bir çeşittir. Olayları abartma, aşırı hareketlerle sürekli ilgi odağı olmaya çalışma eğilimleri vardır. Dikkat çekmeyi severler ve dış görünümlerine aşırı bir şekilde dikkat ederler. İhtiyaç duydukları ilgiyi çekemezlerse depresif veya aşırı öfkeli olabilirler. İlgisizliğe ta­hammül edemediklerinden, ilgiyi üzerlerine çekmek için her yolu kullanırlar. Tanıdıklarının olduğu or­tamlarda sürekli konuşarak bir şeyler anlatarak bunu yapmaya çalışırlar. Örneğin otobüs, vapur gibi yerlerde bu imkanı bulamadıkları zaman, bir şekilde gürültü çıkararak ya da yanlarındaki kişiyle yüksek sesle konuşarak, kahkahalar atarak herkesin kendilerine bakmasını sağlamaya çalışırlar. İlgisiz kalamadıkların­dan, tanımadıkları insanlarla tanışıp, onun kendileriyle ilgilenmesinin bir yolunu bulmaya çalışırlar. Başkalarıyla olan etkileşimleri çoğu zaman uygunsuz biçimde cinsel yönden ayartıcı ya da baştan çıkarıcı davranışlarla belirlidir. Histriyonik kişilik bozukluğu vakala­rının tedavi başvuruları genellikle evlilik ya da iliş­kilerindeki bu özelliklerinden kaynaklanan sorunlar dolayısıyla olur. Mesela, evli olmalarına ya da ciddi bir ilişkilerinin olmasına karşın eşleri ya da sevgilileri yanında olmadığı zaman birinin kendisiyle ilgilenmesini sağlamak için, flört edebilir veya kısa süreli ve rastgele ilişki kurabilirler. Bu herkesle flört etme ve cinsel yakınlık kurma davranışlarının, cinsel arzuları ile pek bir ilgisi yoktur. Cinsel yakınlık, onlar için sadece ilgi ve şefkat görme gereksinimleri için ödedikleri bir bedeldir. İlgiyi üzerine çekmek için sürekli olarak fiziksel görünümlerini kullanırlar. Renkli, dikkati çeken, dekoltesi ya da yırtmacı çok açık kıyafetleri tercih ederler. Her zaman bakımlı olmaya özen gösterir, saçları hep yapılmış dolaşırlar, büyük parlak aksesuarlar takar, renkli dikkat çeken mak­yajlar yaparlar. Konuşma­larındaki yüzeysellik ve içerik fakirliği genelde dikkat çeker. Anlattıkları şeyler bilgi içermekten çok, ilgi çekmeye yöneliktir. Şuh, buğulu bir sesle yüzeysel şeylerden ve ehemmiyetsiz olaylardan nasıl etkilendiklerini an­latırlar. Histrionik kişilik bozukluğu olanlar telkine oldukça yatkındırlar, başkalarından ya da olaylardan kolay etkilenirler. Kim nereye çekerse o tarafa gidebilirler. Herhangi bir şey yapacakları zaman birçok kişinin fikrini sorar ve herkes başka bir şey dediği zaman da ne yapacakları­nı şaşırırlar. Aslında bu şekilde danışma gereksinimi duymaları insanlarla ilişki içinde olmayı ve onların ilgisini üzeri­ne çekmeyi amaçlar.  İlişkilerindeki yakınlık ve ilgiden hiçbir zaman tatmin olmazlar, hep daha çok ilgi ve yakınlık gereksinimi içinde açlık çekerler. Saplantılı (Obsesif) Kişilik Bozukluğu Kişilik bozuklukları arasında maruz kalan kişiyi en çok yıpratan  çeşittir. Bu kişilik bozukluğunda kişide aşırı bir mükemmeliyetçilik ve dediğim dedik uygulamalar görülür. Esnek değillerdir. Gereksiz detaylarla uğraşarak işlerin bitirilmesini engeller ve kendi kendilerini de sıkıntıya sokarlar. Kişilik bozuklukları arasında kalıtımsal olarak en kolay geçendir. Genel popülasyonda %1 ora­nında rastlanır. Yapılan etkinliğin asıl amacını unutturacak derecede ayrıntılar, kurallar, listeler, sıralama, organize etme ya da program yapma ile uğraşıp dururlar. Bir işe başlamak için uzun bir zaman o işi nasıl, hangi sırayla yapacaklarını kurgular, işe başladıktan sonra da işin asıl amacından uzak ayrıntılarla uğraşırlar. İşin bitirilmesini zorlaştıran bir mükemmeliyetçilik gösterirler.  İşlerini bitiremez, ne kadar iyi yapsa da tatmin ola­maz, tekrar tekrar kontrol etme isteği duyarlar. Boş zamanlarını değerlendirme etkinliklerinden ve arkadaşlıklarından yoksun kalacak derecede kendi­lerini işe ya da üretkenliğe adarlar. İşkoliktirler. Eğlence ya da boş zamanlarında iş, ders veya yapılması gereken bir görev dışında bir şeyle meşgul olduklarında huzursuz olurlar. Ahlâk, doğruluk ya da değerler gibi konularda vic­danının sesini aşırı dinler ve esneklik göstermezler. Hem kendi hem başkalarının davranışlarını sürekli ahlâk ve doğruluk konusunda sorgularlar. Kurallara ya da değerlere uymadığını düşündüğü davranışlar­dan rahatsız olur, eleştirirler. Özel bir değeri olmasa bile eskimiş ya da değersiz şeyleri elden çıkaramazlar. Bir gün lazım olur gerek­çesiyle her şeylerini saklarlar.  Başkaları, tam olarak kendisinin yaptığı gibi yapmayı kabul etmedikçe, görev dağılımı yapmak ya da baş­kalarıyla birlikte çalışmak istemezler. İşlerin kendi bildikleri gibi yapılmasını beklerler. Her şeyin en doğru biçiminin belli olduğunu düşünürler, tersi davranışlardan rahatsız olurlar. Para harcamaktan rahatsız olurlar. Harcadıkları her kuruş güvenlik duygularını zedeler ve kısa sürede telafi etmek isterler. Narsistik Kişilik Bozukluğu Kişilik bozuklukları arasında hastanın kendisine olumlu bakmasına sebep olan tek çeşittir. Fakat bu olumluluk iyi anlamda değildir. Narsistik kişilik bozukluklarında kişide aşırı bir kendini beğenme ve aşırı bir özsaygı görülür. Kendilerini diğer bütün insanlardan üstün görürler, bir çocuk gibi sürekli takdir edilmek isterler. Kişilik bozuklukları arasında en zor tedavi edilendir.  Ortalama görülme sıklığı %4’ tür. Narsisistik’lerin genellikle kendilerini fazla seven ve ken­dilerine fazla güvenen kişiler olduğu zannedilir. Oysa, gerçek durum bunun tam tersidir. Narsisistikler, bir şey yapmadıkça kendilerini sevemedikleri ve kendilerine saygı du­yamadıkları için, sevebilmek ve saygı duyabilmek adına durmadan bir şeyler yapma ihtiyacı duyarlar. Kendilerinin çok önemli olduğu duygusunu taşırlar.  Önemli ve özel biri olduklarına kendilerini inandırabilmek için başkalarının da öyle düşünmesini sağ­lamaya çalışırlar. Karşısındakileri ne kadar etkileyebilirlerse, kendilerini o kadar değersiz biri olma­dıklarına inandırabilirler. Sınırsız başarı, güç, zeka, güzellik ya da kusursuz sevgi düşlemleri üzerine kafa yorarlar. Başkalarını etkileyerek kendilerini değerli hissetme çabaları insanların yokluğunda yerini fantezilere bırakır. Dışarıdan gelecek olumlu yansımalar yoksa bunun yerini hayaller alır.  Özel ve eşi bulunmaz biri olduklarına ve ancak başka özel ya da toplumsal durumu üstün kişilerin kendilerini anlayabileceğine inanırlar. Ancak başkalarının kendilerini beğendiklerini hissettiklerinde kendilerine saygı duyabildiklerinden dolayı, sürekli başkalarının beğenisini kazanmak için çabalarlar.  Hak kazandığı duygusu vardır: Kendisinin özellikle kayrılacak olduğu bir tedavi biçiminin uygulanacağı beklentileri yüksektir. Özel ya da ayrıcalıklı davranılmasını sağlamak için çaba gösterirler, beklen­tileri karşılanmadığında da öfkelenir ya da kendisine özel muamele yapmayan kişileri aşağılarlar. Kişiler arası ilişkileri kendi çıkarları için kullanır, kendi amaçlarına ulaşmak için başkalarının zayıf yanlarını kullanırlar. İnsan ilişkilerindeki en büyük zorluklarından biri empati yapma yeteneklerinin olmayışıdır. Başkalarının duyguları ve ge­reksinimlerini tanıyıp tanımlama konusunda istek­sizdirler. Kişiler arası ilişkilerinde benmerkezci, kendilerine dönük ve başkalarını sömürücüdürler. Çoğu zaman başkalarını kıskanır ve başkalarının da kendisini kıskandığına inanırlar. Başka biri hakkında iyi bir şey söylendiğinde kendisini huzursuz hissederler. Buradaki korku, geride kalma, unutulma ve önemini yitirme korkusudur. Küstah, kendini beğenmiş davranış ve tutumlar ser­gilerler. Depresif Kişilik Bozukluğu Bu kişilik bozukluğunda olan kişiler sürekli melankolik bir ruh hali içindedirler. Karamsarlık, özgüven eksikliği, olaylara sürekli kötü açıdan bakma, kendine acıma eğilimi belirgin özelliklerindendir. Depresif kişilik bozukluğu olan hastalar çocukken anne/baba kaybı veya anne/baba yetersizliği görmüş olabilirler.  Çekingen Kişilik Bozukluğu Temel özellikleri, yetersizlik duyguları ve olumsuz değer­lendirilmeye aşırı duyarlılık ile sosyal kenetlenmedir. Görülme sıklığı %1 civarındadır. İnsanlarla ilişki içinde olmalarını gerektirecek mes­leklerden veya pozisyonlardan kaçınırlar. Daha çok insan ilişkisi gerektireceği için mesleğinde yüksel­mekten bile kaçınabilirler. Sevildiklerinden emin olmadıkça insanlarla ilişkiye girmek istemezler. Israr edilmedikçe bir davete katılmaz, katılacaklarsa orada bulunacak herkesin kendisini isteyip istemediğini bilmek isterler. Mahcup olacakları ya da alay konusu olacakları kor­kusuyla yakın ilişkilerde tutukluk gösterirler. Olası bir sosyal etkinliğe katılacakları zaman ya da böyle bir durum olmaksızın insanlar arasında ne tür hatalar yapacakları, nasıl dışlanacakları ve istenmeye­ceklerine ilişkin olumsuz senaryolar kurarlar. Nasılsa sonunda mahcup duruma düşecekleri en­dişeleri yüzünden, insanlarla tanışmak, toplumsal etkinliklere katılmak ve insanlarla birlikte olmak için bir çaba harcamazlar. Yetersizlik duyguları yüzünden yeni kişilerle aynı ortamda bulundukları durumlarda rahatsız olurlar. Kendilerini sıkıcı, başkalarının arkadaşlık ya da yakınlık kurmak istemeyeceği biri olarak değerlen­dirme eğilimleri yüksektir. Bu yüzden insanlar arası ilişkilerde tutuk davranırlar dolayısı ile zamanla önemsenmeyecekle­rine dair kehanetlerinin gerçekleşmesini sağlamış olurlar.

Bu sayfayı paylaş


Bağlantılı

Makaleler